Bugünün çalışanlarına hitap etmek için şirketlerin bodrum katında bir fitness merkezinden daha fazlasını sunmaları gerekiyor. Özellikle İstanbul’da çalışanlar Starbucks’a, Cafe Nero’ya yakın olmayı istiyor. Çok söz edilmiyor olsa da bu durum dolaylı ve önemli bir etken olabiliyor.
Daha bütünleşik, kolay yüklü alanlara yönelik bu talep, şirketleri iki karardan birini yapmaya zorluyor: uzak yerleri terk edip, genç yeteneklerin çalışmak istediği lokasyonlara taşınmak veya günümüzde ve gelecekte ihtiyaçlarını karşılayacak restoran, perakende ve yürünebilir yaşam alanı ile mini ofis ortamlarında mini ofis ortamlarına dönüşme gerekliliği…
Her iki seçenek de avantajlar ve riskler ile birlikte gelirken bir merkezin yoğun bir lokasyona taşınması yıkıcı, masraflı olabilir ve çoğu zaman eski bir binayı modern bir çağa oturtmak için kapsamlı altyapı modifikasyonları gerektirebilir. Ancak bu hareketi yapan şirketler, işe almak için çok çalıştıkları 20 kişilik bir yetenek için çok daha çekici olabilirler. “Genç ve gelecek vaat eden yetenekleri çekmek için ekstra çaba sarf etmeye değer”
Şehir merkezindeki ofis alanının yüksek maliyeti ile bile, en büyük markalar için popüler bir seçim halinde devam ediyor. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde, bazı büyük kuruluşlar İstanbul’da yer değiştirmeyi özellikle de iş dünyasından uzakta yeni yerlerde bulunmayı tercih ettiklerine tanık oldum. Örnek vermek gerekirse Borusan Lojistik, Şölen Gıda, Altınbaş Üniversitesi vb. (hepsi lokasyon olarak İstanbul Bağcılar’da).
İstanbul gibi iyi şehirlerde, yüzlerce hatta binlerce çalışanı barındıran boş ofisler bulmak son derece zorlayıcı olabilir,bu da genellikle farklı uygulamalar için yapılmış olan on yıllardır süren binaları hedef alan büyük çapta yeniden yapılanma projelerine yol açıyor.
Kütüphaneleri, depoları ve diğer modası geçmiş yapıları otantik, şık ve modern bir şeye dönüştürmek yıllar ve yüz milyonlarca dolar alabilir. Ama gerekli olduğu konusunda tüm şirketler hemfikir…
“Bu pazarlardaki yetenekler için rekabet etmek, kurumları yeniden biçimlendirmek zorundayız.”
Bir nevi, her şeyin ısıtma ve soğutma sistemi ile başladığını söyleyebiliriz. “Serin retro binalar ilginç alanlarda olmak isteyen genç şirketleri çekebilir. Hiç kimse klimanın çalışmadığı yıkık bir binada çalışmak istemiyor.
Öte yandan yeniden yapılanma zorluklarının ele alınması daha zor olabilir. Örneğin, açık zemin konseptleri, ofis tasarımında, ofisleri ve daimi ofis alanlarından ziyade esnek mobilyalar tercih eden firmalarla popüler talepler olmaya devam ediyor. Mimari açıdan düşünüldüğünde birçok eski bina, 8 ila 12 feet arasında bir destek kolonuna sahip ve bu da açık alanlar yaratma becerisini sınırlıyor…
İlgili zorluklara rağmen, bir şehir merkezindeki eski, mimari açıdan uygun bir binanın güncellenmesi değerli olabilir. Tarihsel varlıklardan yararlanmak bugün çok popüler.Bir çok yatırımcı ve kiracı, eski binaları eski haline getirme ve yeni bir şey inşa etmenin önünde gurur duyuyor. Örneğin pırlanta şirketleri tarihi yarımada içerisinde bir genel merkeze sahip olmayı zaruri görüyor.
Bu projeler, mahalleleri ciddi anlamda dönüştürüyor. Bu dönüşüm aynı zamanda, perakende, restoran ve toplu taşıma araçlarına anında erişerek şehir ofis alanı arayan daha küçük firmalar için bir nimet de olabilir.
Düşünsenize Yeni havalimanında çalışacaksınız şehir merkezi 50 km. Şu haliyle cazip bir seçenek gibi durmuyor.
İnsanların herhangi bir yere gitmeye gerek kalmadan çeşitli gündüz ve gece aktivitelerine sahip oldukları bir merkezde çalışmayı istemelerini çok iyi anlamak gerekiyor…
Özetle başarılı olmak için bu dönüşüm projelerinin bir vizyona sahip olması gerekiyor. “Bu mülklere hedef olarak bakmalı ve gayrimenkulün her santimini içte ve dışta yeniden düşünmeli, insanların gerçekten olmasını istedikleri bir yer haline getirmek zorunluluğu hissedilmeli…