1 Görüntü Kirliliği Olarak Görülen Kağıt İşçileri
Çok kısa bir zaman önce, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı firmaların sokaktaki toplayıcılardan atık almasını yasakladı. Düzenleme ile firmalar, sokakta kâğıt toplayan atık kâğıt işçilerinden atık alması durumunda 140 bin lira ceza ödeyecek. Düzenleme 500 binden fazla kâğıt işçisinin işsiz kalması anlamına gelmektedir.
2 Neden Böyle Bir Uygulama?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “şartları iyileştirmek” adı altında uygulamaya koyduğu düzenleme ile birlikte firmaların sokaktaki toplayıcılardan atık alması yasaklandı. Böylece belirli şirketlerde çalışabilecek az sayıda işçinin dışında kalan binlercesi işsiz kaldı.
Kısaca özetlemek gerekirse; Devlet için bu insanlar görüntü kirliliği!
Senaryo hep aynı… İşsiz kalanlara ne olacak?
Geçimini en zor koşullarda kazanmak zorunda olan, ekmeği için hep bir kavganın içinde yer alan insanların hayatları belli. Zengin daha zengin olurken, fakir daha da fakirleşiyor… Yine aynısı olacak zengin daha zengin olacak, fakir daha fakir.
Orhan Kemal’in 1947 yılında yazmış olduğu Ekmek Kavgası adlı eserinden seçtiğim yerleri size aktarıyorum. Dikkatle bakılırsa şartlarda çokta düzelme olmadığı görülecektir.
Bazen bir kemik parçası yüzünden insanlarla köpekler arasında kavgalar oluyordu. Kavgayı köpek kaybetse, başka bir insan kemiği kapıyordu.(1947)
-Her kafadan bir ses çıkıyor. Kapı geç açılsa o bile sesi çıkmayana en zayıfa mal ediliyordu.
-İşçilerden birisi hastalanıyor. Doktor çalışamaz raporu veriyor. İşe yaramaz deyip hemen işten çıkarılıyor. İşçi mahallesine bekçi yapıyorlar. İşe yaramadığı için fabrikadan çıkarılan işçi fabrikanın da içinde bulunduğu mahalleye sahip çıkmak için çalıştırılıyor.
-İşçinin birisi Biz de insan mıyız? Dedi. Sizinle aramızdaki fark ne? Bizim bu işin gönüllüsü olduğumuz mu?
-İşçi mahallesinde oturanlar karıncaya benzer. Bugün burada oturur, yarın bakarsın öbür avluya taşınmış. Akşam olmaya hele kim nerede oturur bilinmez, her yer karanlıktır.
-Açlıktan ölen işçiler üç dört gün içinde hiçbir şey olmamış gibi unutulurdu. Ev sahipleri ertesi gün boşalan odaya yeni bir işçi koymuştu. Mahallelinin söylediği söz vardı: Allah taksiratını affetsin, gençliğine doyamadan gittiyse de kurtuldu. Yaşamak onun için ölümdü zaten…
-Her yerde insanlar. Koşuyorlar, gidiyorlar, geliyorlar, tutuyorlar, koparıyorlar. Yığın yığın, sürü sürü insanlar… Üzerinize atlıyor, lokmamızı ağzımızdan kapıyorlar Beyefendi. İnsanlar kurt gibi, kurtlar gibi saldırıyorlar beyefendi!(1946)
-Almadan vermek Allah’a mahsus.(İşçilere sürekli söylenen söz)
-İşçilere soluk aldırmaya gelmez.
-Saatler çok ağır geçiyordu. Gece yarısından sonra çocukların hiçbirinde hal kalmamıştı. Yalnız çocuklar değil, bütün atölye ustalar, yaşlı işçiler, herkes, her şey müthiş bir yorgunluk ve ter içindeydi.
Hükümet İş Kanunu yapar günde sekiz saat mesai kabul eder, siz fakir fukarayı on sekiz saat çalıştırırsınız.
-Ustabaşıyla barışın olmaz mı?
Zarfın içinde yirmi beş lira vardı.
İşçilerden birisi: O gün gelecek.Göreceksiniz.Bak o zaman neler yapacağım onlara…
Yeryüzünde insanlar ve insanların uydurma hukuku, bu uydurma hukukun tapu senetleri yokken bu topraklar gene vardı. İnsɑnlɑrdɑn çok önce var olan bu topraklar, insɑnlɑrdɑn önce, şimdikinden çok dɑhɑ şen ve esendiler herhâlde. O zɑmɑnlɑr dɑ toprɑklɑr üzerinde sert rüzgârlar eserdi. Kim bilir nerelerden ɑldıklɑrı tohumlɑrı bu şen ve esen toprɑklɑrɑ getirip sɑçɑr, şen ve esen toprɑklɑr dɑ onlɑrı bɑğırlɑrınɑ sımsıkı ɑlɑrɑk, yɑğmur ve güneşin yardımıyla çimlendirirlerdi. Çimlenen tohum boy ɑtɑr, toprɑğın yüzüne çıkɑr, ürününü vererek yeryüzünü mutlu bir kardeş sofrası halinde bezerlerdi.